ÇİMLERE BASMAYIN

ÇİMLERE BASMAYIN


Şehir hayatının, özellikle çocukların hayatını nasıl etkilediğini, görüyoruz. Çocuklar adeta kafese konulmuş gibiler. Onlara öyle bir dünya bırakıyoruz ki, zindandan farkı yok.

Betonarme apartmanlarda, üst üste konulmuş duvarlı hapishanelerde yaşıyorlar.

Sokağa çıktıklarında beton ve asfaltla kaplı yapay bir düzleme çıkıyorlar. Araçlardan onların rahat oynayabilecekleri boşluk kalmamış.

Sınıflardan okul bahçesine fırladıklarındaki hallerine bakıyor musunuz? Kafeslerinden bırakılmış hayvanlar gibiler. Amaçsızca koşuyorlar, bağırıyorlar. Ne yazık ki zil çalacak kafeslerine geri dönecekler. Okul bittiğinde servis araçları alıp evlerine götürecek. Televizyon ve internetten oluşan sanal bir dünyaya girecekler.

Ayakları toprağa basmayacak, arkadaşları ve paylaştıkları sırları olmayacak.

Bizim apartmanın küçük bir bahçesi var. Torunlarım, bu yüzden, bizim evi çok seviyorlar. Bahçemiz, ağaçlar, çiçekler ve çimlerle kaplı. Bir de küçük de olsa çocuk parklarında olan oyun grubu bulunuyor.

Bahçeye indiğimde çocukları gözlüyorum. En çok oynadıkları alan hiçbir şey ekili olmayan toprak olan alan. İyi ki, oraya bir şey ekmemişiz. Toprak bırakmışız. Toprağı oradan oraya taşıyorlar, toza toprağa bulanıyorlar. Ayakları toprağa basıyor.

Çimlerde yuvarlanıyorlar. Koşuyorlar, saklambaç oynuyorlar. Çocuklar için gerçek yaşam alanı evleri mi, yoksa böyle yerler mi? Yeşil alanlar sadece atmosfere mi nefes aldırıyorlar? Bizler ve çocuklarımız için de nefes alabileceğimiz ve yaşadığımızı hissedeceğimiz alanlar mı?

Belediyelerin durmadan parklar yapmalarının nedeni de bu. Artık nefes alamadığımızın farkındayız. Yaşamak istiyoruz. Çocuklarımıza yaşanabilir bir çevre bırakmak istiyoruz. Şehrin merkezini betonla doldurduk bari çevresinde piknik alanları geniş parklar, oyun alanları kurulmalı diye düşünülüyor.

Eskiden süs olan ağaçlar, parklar ve yeşil alanlar şimdi, hayatın bir parçası.

O nedenle parklardaki duvarlar kaldırılıyor. Camilerin duvarları kaldırılıyor, cami bahçeleri herkese açılıyor.

Hatta çimlere basmayın levhaları da kaldırılmış. İnsanlar çimlere basıyorlar, oturuyorlar. Başka toprağa basacakları yer yok çünkü.

“Çiçek dalında güzeldir”.Bu uyarı bile yersiz görülmeye başlanmış. Kimse çiçeklere kıymıyor zaten.

Eskiden çiçeklerin başına bekçiler konurdu. Fidanlar, daha dikilir dikilmez kırılırdı. Şimdi onlara ekmek kadar su kadar o kadar muhtacız ki, kimse dokunmuyor, kimse onlara kıymıyor, kıyamıyor.

Doğayla iç içe değilsek bari doğayı bize getiren güzelliklerle iç içe yaşayalım istiyoruz. Çevremizi, yaşadığımız çevreyi, kendimiz ve çocuklarımız için yaşanılır kılmak için çabalıyoruz.

Çimlere basmayın demiyoruz. Çimlerle, çiçeklerle iç içe birlikte yaşayalım istiyoruz.

Yasaklar ve duvarlarla değil, özgürce, olabildiğince özgürce yaşamak istiyoruz.

Çocuklarımız, binalar arasında gökyüzüne hasret kalmasınlar, uçurtmalar hapsolunmasın, şehrimiz nefes alsın.

Herkesin çabası da bunun için değil mi?

Google+ WhatsApp