YENİÇERİ OCAĞI MI?

YENİÇERİ OCAĞI MI?


Hep aynı soru soruluyor. Birçok yazar, geçmişte kalması gerektiğini düşündüğü ihmallerin sebebini merak ediyor. Askeri vesayetin kalkığı, Ergenekon tipi yapılanmaların etkisiz hale geldiği bir dönemde nasıl oluyor da bu ihmaller yapılıyor? Gazeteci Mehmet Altan da bunlardan biri. Diğer yazarların sorularını da içerdiği için Onun yazısından bir bölümü buraya alıyorum:

“Eski genelkurmay başkanlarından biri buraları ‘Biri Bizi Gözetliyor’ evindeki gibi izlediklerini söylemişti... Genelkurmay Başkanı’nın beyanı doğru ise... İki yüz kişilik bir grup sınırı elini kolunu sallayarak bu kadar rahat nasıl geçti? Her kımıldayan unsuru anında tespit eden heronlar neredeydi?

Ağır silahlar taşınırken, bunlar nasıl oldu da fark edilemedi?

El bombaları, havan topları ve roketatarlar sınırdan sonra şehrin merkezine nasıl bu kadar sorunsuzca taşındı? Hiç mi istihbarat yoktu, hiç mi denetim söz konusu değildi?

İkinci hiç anlamadığım konu, ‘destek’ meselesi oldu...

Çukurca’nın Kaletepe Vadisi’nin sağ ve sol noktalarından ilçe merkezine sızan PKK’lıların, Asayiştepe ve emniyet birimlerini hedef alan saldırısının sekiz saat sürdüğü belirtiliyor...

Benim bildiğim Güneydoğu’da 225 -250 bin civarında asker var... 

Bugüne kadar çatışmalardan nasibini en çok almış bir ilçenin silahlı bir grubun baskınına bu kadar çabuk ve kolay teslim olması sorusunu bir yana koysak bile, onca saat nasıl kimsenin yardıma gelmediğini de cevaplamak mümkün gözükmüyor...

Acaba sekiz saat boyunca neden yardım gelmedi?

İstihbarat, destek yanında bir de eğitimin kalitesi sorunu var...

En büyük kayıp 46 personeli bulunan Keklikkaya Üs Bölgesi’nde verilmiş... 21 çocuğumuz orada ölmüş, 14’ü orada yaralanmış... Saldırıya kurban verdiğimiz Jandarma Üsteğmen Murat Bek’in odasına kadar girildiği iddialarına da rastladım...

Korunaklı ve ağır silahlarla teçhiz edilmiş bulunan ve komando tugayının uzantısı konumundaki üs neden bu kadar çaresiz kaldı, neden askerlerimiz kolayca öldürüldü?

Oradaki çocuklarımız kaç aylık asker, eğitimleri ne, eğitim kalitesi ve standardı nasıl, bu konularda da kara delikler var...”

Bu sorulara makul ve mantıklı cevaplar bulmak zor. Dağ başlarında, canları pahasına görev yapan ve geceleri gündüzleri belli olmayan Komutanlarımızı suçlamak vicdanımıza sığmıyor.

Artık bu saatten sonra kişileri suçlamanın bir faydası da yok. Bütün iyi niyetlere ve fedakârlıklara rağmen, bir yerini düzeltirken diğer yeri açılan bir yapıyla karşı karşıyayız.

Yapılan ihmalleri ve hataları da hamaset duygularıyla örtemeyiz. Bugün de bunlar sorulur mu da denilemez. Bugün bunları sormazsak yarın yine bunlarla karşılaşmamız kaçınılmaz oluyor.

TSK’ye güvenmek zorundayız. Başka bir ordumuz yok.

Ancak tarihi tecrübelerimiz de var. Tarihi şanlı zaferlerle süslü “Yeniçeri Ocağı” gün gelip, hastalıklı bir yapıya dönüştüğünde, komutanların değişmesi, iyi niyetli ve fedakâr çıkışlar bünyeyi düzeltmeye yetmemişti.

Tekrar söylüyorum. Bizim başka bir ordumuz yok.

Tarihi tecrübemiz bünyeye bakmamızı söylüyor. Erlerin eğitiminden başlayarak kurmay eğitimine kadar, tepeden tırnağa bütün bünye yeniden yapılandırılmalıdır.

Başka bir ordumuz yok ve milletimiz yeni bir “Yeniçeri Ocağı” felaketi yaşamak istemiyor.

Google+ WhatsApp