DENKTAŞ’IN KIBRISI

DENKTAŞ’IN KIBRISI


Kıbrıs, çekile çekile anadoluya sıkışmış imparatorluk varislerinin, kaybetmek istemediği son vatan parçasıdır. Kaybettiklerimiz de Onun kadar belki Ondan da fazla kıymetliydi. Üzüldük, içimize sindirdik. Yüreğimizdeki yara hiç iyileşmedi. Kıbrıs işte o yarayı kaşıyan ve yüreğimizi acıtan son vatan toprağı olduğu için yıllarca “milli bir dava” oldu.

İsimler ve sembollerden çok içimizdeki artık yeter duygusu, bizi her türlü fedakârlığı yapmaya zorladı. Türkiye çok bedeller ödedi. KKTC, Türkiye’nin ödediği bedelle var oldu. Türk halkı buna hiç yüksünmedi. Şehitlerini bağrına bastı. Yokluklara direndi.

Denktaş’ın ölümü sonrasında aynı nedenlerle Türkiye, Onu yapılabilecek en iyi uğurlama ile gönderdi.

İnsanlar öldüklerinde söylenecek çok şey olur. Bizim gibi günlük yazı yazanların herkesin birçok şey söylediği ve günlerce yas ilan edilen, yakın tarihimizde ismi hep ön planda olan biri hakkında yazı yazmaması normal olmazdı. Ölülerin arkasından hep iyi şeyler de söylenmesi, hayata ve ölüme saygıdandır. Ona övgüler düzenler de varken sizin diyecekleriniz bir önemi olmaz. O zaman ne yazabilirim diye düşündüm ve geçen yaz ziyaret ettiğim Denktaş’ın Kıbrıs’ını yazayım dedim.

Anadolu’dan bakıldığında Kıbrıs demek Denktaş demekti. Uzun süre iktidarda kaldı. Bütün kurumlarının oluşmasında Onun eli ve kararı vardı. Hatta Türkiye gibi büyük bir ülkenin dış politikasının temel noktalarında etkili idi. Orada kendi dünya görüşüne uygun bir toplum yaratmak için her türlü tedbiri almaya yetkiliydi. Bunun için Türk Barış Gücünün askeri zihniyetiyle de gayet uyumluydu. Dünya tarafından tanınmadığı için de kısmen dışa kapalı bir yapı vardı. Orada çağdaş, model bir toplum inşa edilebilirdi. Nitekim uzun yıllar boyunca eğitimden kültüre bu amaç için gayret gösterildi. Bir toplum oluşturuldu.

Denktaş’ın Kıbrıs’ı Türkiye’de var olan renkleri taşımayacaktı. Tek tip bir toplum olacaktı. İslamcılar, ülkücüler, solcular olmayacaktı. Toplum silme Atatürkçü olacak, batı türü bir yaşam tarzı olacaktı. Kıbrıslılık ve Türk kimliği, Rumlara karşı ve hatta Türkiye’ye karşı diri tutulacaktı.

Öyle de oldu. Camiler ve dini talepler toplumu rahatsız eder oldu. Gün geldi Türkiye’yi işgalci sayacak kadar Kıbrıslılık ön plana çıktı. Gün de geldi Rumlarla birlikte yaşamayı tercih eden nesiller oldu.

Bugün Denktaş’ın Kıbrıs’ı kendini sorgular hale geldi. Bazı söyleşilerine bakarsak Denktaş da kendini sorguluyordu. Onun gibi toplum inşacı liderlerin yaptıklarını eleştirmek yerine kararı tarihe bırakmak daha doğru olacaktır.

Anadolu’dan bakıldığında, birileri sefil bir yaşam süren, kimliklerini kaybetmiş bir toplum görüyorlar. Birileri de çağdaş bir yaşamın en güzel örneğinin Kıbrıs’ta yaşandığını düşünüyorlar.

İnsanlar fanidirler. Yapıp ettikleriyle gelip geçerler. Ardında bıraktıkları ya hayırla yad edilmelerine vesile olur, ya da unutulup giderler. Ardında hayır veya şer bir şey bırakmış olanlar unutulmazlar.

Toplumlar değişime açıktırlar. Değiştirilme ve bozulma yaşanmışsa da aslına rücu ederler. Baskılarla ve ihtilallarla gönülsüz yapılan devrimler tamamlanmamış, toplumlar asıllarına dönmüşlerdir. Denktaş’ın Kıbrıs’ını da böyle bir akıbet beklemektedir.

Google+ WhatsApp