KOMŞUNUN TAVUĞU

KOMŞUNUN TAVUĞU


Hafta sonu Konya’daydık. Türkiye Yazarlar Birliğinin geleneksel hale getirdiği Şubeler toplantısının dördüncüsü Konya’da yapıldı. İlkinin Kayseri’de yapıldığını hatırlatayım. Aralık ayında yine Konya’daydım. O zaman da ziyaretim dolayısıyla Konya’yı anlatan yazılar kaleme almıştım. Ancak O seyahatim münhasıran Mevlana içindi. Bu sefer daha çok kültür ağırlıklıydı.

Belediye Başkanı Tahir Akyürek, toplantımıza iştirak etti. Ev sahibi olarak yaptığı konuşmayla kültür konusundaki yatırımlarını dile getirdi. Kültür Daire Başkanlığı ve kurmuş oldukları Kültür A.Ş.’nin yaptıkları çalışmaları anlattı.

Şehre gelen misafirler için tahsis edilmiş olan iki katlı otobüsle orada bulunduğumuz süreyi tarihi ve kültürel mekânları gezerek ve doyurucu bir rehberlikle dolaştık. Biz ziyaretçiler, ülkemizin doğusundan batısına şehirlerinden gelen yazarlar olduğumuz için olmasını beklediğimizden daha fazla titizlik gösterdiler.

Gördüğüm ve anladığım Konya’nın farkı, kültürel çalışmaları STK’larla birlikte yapıyor olmasıydı. Yaşam alanlarıyla kültürü kaynaştırmışlardı. Mevlana’nın şehri olması ve şehrin sırf bu nedenle çok sayıda misafir ağırlaması, adım adım her alanın gergef gibi işlenmesini sağlamıştı. Şehir Mevlana ziyaretçilerinin beğenisi için bir gelin gibi süslenmişti. Şehrin merkezi ile en uzak alanı neredeyse aynı oranda canlı bir organizma idi.

Yazarlar Birliğine tahsis edilmiş olan iki katlı eski Konya evi, Alaattin Tepesine elli yüz metre mesafede bir yerdeydi. Avlusu, yazın açık havada program yapılacak şekilde düzenlenmişti. Odalar eski Konya evlerinin yapısına uygun şekilde döşenmişti. Yazarlar için çok nezih bir mekân oluşturulmuştu.

Dikkatimi çeken bir yer de Gaziler için yapılan mekândı. Hemen şehitliğin yanındaydı. Gaziler orada bulunuyorlar. Özellikle şehitlik ziyaretçisi okul öğrencileriyle, Gazi kıyafetleri ile sohbet ediyorlar, bu ziyaretlere bir başka anlam kazandırıyorlardı.

Mekân isimleri çok aklımda kalmıyor. Hacı Veyis Zade Caminin arkasında büyük bir park alanı vardı. Sanırım fuar alanı gibi bir yerdi. Biraz bizim fuar alanına benziyordu. Daha çok şehrin merkezinde olduğu için bizim Mimar Sinan Parkımıza benziyordu. Akşam otelden çıkıp, oraya gittik. Geç vakitlere kadar cıvıl cıvıldı. İnsanlar parka özenle yerleştirilmiş sosyal alanlarda vakit geçiriyorlardı. Pırıl pırıl aydınlıktı. Gündüzü de gecesi de yaşıyordu. Orada aklıma geldi. Şu bizim kalenin önüne konulan kafeteryalar Mimar Sinan Parkında olsalardı, akşamları içinden geçerken ürküten bir yer olmaktan çıkar mıydı diye düşündüm.

Elbette, bir şehri geziyorsanız, o şehrin sahipleri sizi gezdiriyorlarsa, göz alıcı alanları gezdirirler. Ev sahiplerimizin de bizi büyülü bir yolculuğa çıkardıklarından şüphem yok. Ancak dilimize pelesenk olmuş bir söz vardır. Gez dünyayı gör Konya’yı diye. Bu söz bugün için söylenmemiştir. Konya’nın bu sözü hak eden özellikleri ve güzellikleri olduğu için söylenmiştir.

Biz de gerçekten güzel bir şehirde yaşıyoruz. Şehrimizin ziyaretçilerinin anlatabilecekleri pek çok güzellik var. Özellikle şehircilik açısından adından sıkça bahsedilen bir şehirdeyiz. Elbette ev sahibi Mevlana olan bir şehir değiliz. Ancak yine de hakkını vermemiz gerekir. Konya, gerçekten her yönüyle örnek bir şehir olarak parlıyor.

Yoksa ben yanılıyor muyum? Ne dersiniz? Komşunun tavuğu komşuya kaz gibi mi görünüyor?

Google+ WhatsApp