
BİR FOTOĞRAF BİLE
Şura toplantısındaki fotoğrafa baktığımda bir anormallik görmemiştim. Başbakan masanın başında yalnız oturuyordu. Diğer Şura toplantılarında hemen yanı başında Genel Kurmay Başkanı da olurdu. Şuranın iki yöneticisi olduğu bu fotoğrafla belirlenmiş olurdu. Bu sefer durum farklıydı. Başbakan yalnız başına oturuyordu.
İlk önce bunu Genelkurmay başkanı vekil olduğu için böyle oturmuşlar diye değerlendirmiştim. Komutan öncelikle Kara kuvvetleri Komutanıydı ve yerinde oturuyordu. Bir anormallik yoktu. Meğer durum böyle değilmiş. Bundan sonra Şura’nın başkanı olan Başbakan, masada yalnız oturacakmış. Bu ilk olmuş ama bundan sonra hep böyle olacakmış.
O zaman durum normal gözükmüyor. Nasıl olur da yıllardır alışık olduğumuz düzen değişebilir. Biz iki devlet olduğuna alışmıştık. Hatta bir devlet bir de hükümet vardı şimdiye kadar. Devlet dendiğinde üniformalılar, hükümet dendiğinde de siviller akla gelirdi. Devletin onaylamadığı bir şey hükümet istese de olmazdı.
Hükümet bir reform çalışması başlattığında acaba devlet ne der diye bakılırdı. Her ne kadar hükümet sorumlu olsa da son karar devletin olurdu. Bazen buna askeri vesayet derdik. Bazen üniformasız paşalar çıkar yüzde ne kadar oy alırlarsa alsınlar diye söze başlar ve asıl iktidarın kimde olduğunu hatırlatırlardı.
Askeri Şurada atamalar, terfiler, ordudan atılmalar yaşanırken, Başkan olmasına rağmen Başbakanın hiçbir etkisi olmazdı. Son zamanlardaki şuralarda siviller ancak şerh yazarak istemedikleri ve kabul etmedikleri kararlara imza atıyorlardı.
Bir tarafta askerler vardı. Bir tarafta da milletin seçtiği hükümet vardı. Bazen ana muhalefet hareketi gibi davranan, kamuoyu oluşturan bir askeri kesim vardı. Çoğu zaman halka verdikleri sözleri yerine getirmek yerine, askerlerin isteklerini yerine getiren hükümetler devletle en uyumlu hükümetler olarak yansıtılıyordu. Gün geliyor vatandaş, niçin seçim yapılıyor ki diye soruyordu. Son kararı millet vermedikten sonra son söz milletin olmadıkça bu seçimlerin ne anlamı vardı?
Sözü uzatmaya gerek yok. İktidar partisi askerlerin isteğiyle kapatılmıştı. Yine mecliste en yüksek temsili sağlayıp, iktidar olmuş bir parti için uyduruk bir kapatma davası açılmıştı. Halk iradesi ve sivil iktidar diye bir şey yoktu. Bu rejim askerlere emanet edilmişti. Gün gelir darbe yapar, anayasayı rafa kaldırır, gün gelir seçilmiş Başbakanı idam ettirirdi.
Bir fotoğraf, eğer arkasında yukarıdan beri sayılan anormallikleri ortadan kaldıracak bir duruş varsa, önemlidir. Hatta tarihe geçecek kadar önemlidir. Bu fotoğraf çerçeveletilip, demokrasi müzesine, TBMM’nin en mutena köşesine asılmalıdır. Hatta Şura salonunda da bir köşede bu resim kalmalı.
Bu kadar sade ve basit bir resim bizden sonraki kuşaklar için çok anlamsız gelse de, bizim kuşak için bu kadar önemlidir. Bir gün çocuklarımıza bir fotoğraf bile bizi böyle sevindirdi diye anlatacak kadar önemlidir.