STRATEJİK DERİNLİK DE BUNLAR VAR MIYDI?

STRATEJİK DERİNLİK DE BUNLAR VAR MIYDI?


Son yazılarımdan birinde “Hakkı güçle korumak” gerektiğini yazmıştım. Ancak bu, bütün yollar tüketildikten sonra başvurulabilecek bir yöntemdi. Savaşı meşru yapan kritik eşik buradaydı. Ahmet Davutoğlu’nun başlıkta ismini verdiğim kitabını yıllar önce okumuştum. Gerçekten stratejik bir derinliği vardı. Her yönüyle bir başyapıttı. Türkiye’nin sorunlarını, komşularıyla ilişkilerini ve dünyadaki konumunu çok iyi tahlil ediyor. Somut bir plan sunuyordu. Davutoğlu, yetkili olunca da bu planı uygulama alanına geçirdi. Çok da başarılı oldu. Türkiye yıldız ülke oldu. Bölgesel bir güç haline geldi. Sözü dinlenir, görüşü kabul edilir bir güce dönüştü.

Şartlar ve reel politik bazen söylediklerinizin tam tersini yapmanızı da zorlayabilmektedir. Diplomasi çözüm olmaktan çıkmakta gücün görev alması gerekmektedir. Elbette gücün de reel durumlar dikkate alınarak kullanılması gerekir. Tarihte bizim için bir “Enver” sendromu vardır. Bu uğurda koskoca bir imparatorluğu kaybettik.

Şimdi gelelim bunları yazmamıza neden olan olaylara. En sonuncusu İsrail ile olan ilişkilere dair Davutoğlu’nun açıkladığı yaptırımlardır. İçinde savaş ihtimali de bulunan bir plandan bahsediyoruz. Planı eksik bile bulabiliriz. Hemen İsrail’e vurmamız gerektiğini söyleyenler de bulunabilir. Böyle bir savaşı kazanabiliriz de. İsrail’in yaptıklarının gerçek karşılığı da budur. Ancak İsrail’i küçük görmemiz de mümkün değildir. Son BM raporu bile İsrail’in gücünün İsrail’den ibaret olmadığını gösteriyor. Daha önce İsrail’in kazandığı savaşları beceriksiz Arap askerlerine bağlamış isek, bizim farklı olduğumuz düşüncesindeysek, savaşmak için acele de ederiz. Davutoğlu’nun vizyonunun bu olduğunu sanmıyorum.

Suriye ile ilişkilerde geldiğimiz nokta başladığımız noktadan ne kadar uzakta diye de sormamız gerekir. Türkiye Esed’e gereken telkinlerde bulunmuştur ve yüzde yüz haklıdır. Haklı olmamız taleplerimizin yerine gelmesine yetmiyorsa müdahale mi edeceğiz. Libya’ya müdahale gibi bir müdahale seçeneği olacak mı? Türkiye bunun içinde olacak mı? Birçoğumuz vuralım gitsin diyebilir. Zulme rıza, ortak olmaktır diye düşünebilir. İyi ama biz komşularımızla sıfır problem diye bir yöntem seçmiştik ve uyguluyorduk. Ne oldu?

Rumlar Akdeniz’de doğalgaz arayacaklarmış. Hem de İsrail, Yunanistan ve hatta ABD ile birlikte. Arkalarında da AB var. Biz ise buna müsaade etmeyeceğimizi söylüyoruz. Donanmamız orada bunun için var diyoruz. Rumlarla da savaşacak mıyız? AB’ye sırtımızı mı döneceğiz? Yunanistan’la olan iyi ilişkiler bitecek mi? Hani Rumlara çözümden yana olduğumuzu göstermiş ve barış elimizi uzatmıştık. Elbette Türkiye bu konuda da yerden göğe kadar haklıdır. Haklarının peşinde olacaktır. Ancak her konuda savaş gücümüzü koz olarak ortaya koymamız, ne kadar stratejik ne kadar derindir.

İçerde de benzer bir durumu yaşıyoruz. Kürt sorununun çözümü konusunda barışçıl ve sivil çözümlerle giderken birden bire şartlar değişti. Yeniden savaş ortamına döndük.

Bütün bunlar acaba sorularını aklımıza getiriyor. Acaba bizim dışımızda güçler, bizim hedeflerimizi gördü ve boşa çıkarmak için böyle bir ortama mı sürükledi? Bizim müstakil bir politika izlememiz, onların çıkarları için tehlike mi oluşturdu? Ayranı kabarık bir milletiz. Dolduruşa çabuk geliriz. Daha derin bir strateji, daha geniş bir planı mı devreye soktu? Varsa böyle bir oyunu biz görebiliyor muyuz?

Hani 33 yıl çatışma ve savaş olmadan ülkesini ayağa kaldıran bir Sultanımız vardı. Ayranı kabaran maceracılar, strateji yoksunu askerler Onu devirdiler ve on yıl içinde altı yüz yıllık koca devletimizi yok ettiler. Madem biz devlet tecrübesi olan bir milletiz. Alın size yüzyıl önce yaşanmış bir tecrübe.

Bugün de güçlüyüz. Ekonomimiz iyi, dünyadaki etkinliğimiz güçlü, askerimiz ve silahlı gücümüz göz kamaştırıyor.

Benim kafam iyice karıştı. Şu kitabı baştan bir daha okumam lazım. Bütün bunlar bu kitapta var mıydı? Yoksa kitabın kavlince gitmiyor muyuz?

Google+ WhatsApp