CEVABIN CEVABI

CEVABIN CEVABI


Benim “Hangisi Daha Gerçekçi” başlıklı yazıma Sayın Nurettin Şirin uzunca bir cevap gönderdi. Ben öyle uzunca yazamam. Aslında yazım okunursa ne demek istediğim ve Sayın Şirin’in nasıl algıladığı anlaşılabilir.

Yine de ilave bir şeyler yazmak gerekli oldu.

Öncelikle ben yazmaya başladığımda “incitmeme” gayretinde olacağımı söylemiştim. Bu yazımla Sayın Şirin’i incittiğim anlaşılıyor. Bunun için üzgünüm. Niyetimin kimseyi incitmek olmadığını bir kere daha belirteyim. Ancak içinde kendim de olmak üzere biz yazarların arada bir incitilmemizde hayır olduğunu da düşünüyorum. Hele kalemlerini sürekli birilerini incitmekten çekinmeyerek kullananlar için daha da hayırlı olacağını umut ediyorum.

Yazılarımda, eğer bir konuyu eleştiriyorsam genel ifadeler kullanırım. O genel ifadelerde yapılan eleştirilerin bir kısmı da kendi nefsim içindir. Bu yazımda kısmen bu prensibimden uzaklaştığım ve Sayın Şirin’i ismen zikrettiğim için de üzgünüm. Ancak, ana mesele bir görüş, bir zihniyet eleştirisi idi.

Şimdi zorunlu olarak yapıyorum. Başka bir yöntem bulamadığım için yapıyorum. Sayın Şirin, benim görüşlerimi değerlendirmeden önce, benim kim olduğuma bakıyor. Sonra görüşlerimi değerlendirmeye başlıyor. Önemli olan kimin söylediğinden çok ne söylediği değil mi? Benim bu görüşlerimi yorumlarken uzun bir niyet analizi yapıyor, uzun uzun Ak Parti eleştirisine devam ediyor. Her başlığa benim ismimle başlıyor, ancak bana ait olmayan kendi hayal ürünü değerlendirmelerini sürdürüyor. Sanki o eleştirdiği konuları ben yazımda doğrulamışım, savunmuşum gibi yazıyor.

Niyet okuduğu gibi, duygularımı da okuyor.”kızgınlığım ve öfke”mden bahsediyor. AK Partiyi desteklemek ve bununla da “makam, mevki, koltuk” ve menfaat ilişkisi iması yapıyor.

Bazı yanlış anlamalar da görülüyor. Mesela “gösterilen” sözcüğü görülmeden benim Sayın Şirin’in partinin kapatılması sebebi olduğunu iddia ettiğim anlamı verilip, cevap veriliyor. Sayın Şirin bu güne kadar böyle gösterilmedi mi? Böyle iddia edilmedi mi? Sayın Şirin bu iddia nedeniyle daha çok bilinmiyor mu? Sayın Şirin doğrusunu o konuşmasında da anlatmıştı. Doğrusunu bildiğim için özellikle bu sözcüğü seçerek yazdım.

“Başkalarının omuzlarından seslenmek” genel bir değerlendirme idi. Sayın Şirin’in bununla kendisinin hedef alındığını algılaması da doğrudur. Ancak burada ifade edeyim. Ben yalnızca kendisini kast etmemiştim. Sayın Kutan örneği ile bağlantılı olarak, Erbakan Hoca’nın siyasi geçmişinde en yakınında olanların bir emanetçi arandığında, her dönemde sorumluluğa yaklaşmadıkları, ancak başkalarının sorumlu olduğu dönemlerde sorunlu açıklamalarla kardeşliği zedeleyecek tutumlardan çekinmedikleri konusuna gönderme yapmak istedim. Neden Sayın Kutan, Sayın Kurtulmuş, Sayın Kamalak emanet aldı da onlar almadılar?

Bir de “kıskançlık” konusu var. Bu konu başlı başına bir yazı konusu olur. Sevdiklerimizi, başkalarından kıskanırız. Erbakan Hoca konusunda da sevenlerinin bir kısmında bu kıskançlık aşırı derecede. Başkalarının da Hocayı sevmelerini hoş görmüyorlar, gerçekte yalnızca kendilerin gerçek sevenler olduğunu söyleyerek, başkalarını sahici olmamakla itham edip, dışlıyorlar. Kast edilen kıskançlık budur.

Yazımın iki ana mesajı vardı. Birincisi, Erbakan Hocayı dar bir çerçevede anmamak. Onu kuşatıp, sevenleriyle arasına duvarlar örmemek. İkincisi de, siyasi ayrışmalar gerekçe yapılarak kardeşler arasında fitneyi körükleyecek söylemlerden uzak olmak. AK Partiyi yönetenleri bir tarafa koyalım, milyonlarca AK Parti taraftarının aynı zamanda Erbakan Hocayı sevdiğini, davasını benimsediğini yok sayarak söylemler geliştirmek, hem Hocanın ruhaniyetini rahatsız eder, hem de Onun davasına fayda sağlamaz. Sayın Şirin’in ana mesajı görmediği ve değerlendirmeye almadığı anlaşılıyor.

Google+ WhatsApp