
BEN DE İHTİYATLI TARAFINDAYIM
Saatler süren toplantılar oldu. Henüz tepkimizin dozu belli değil. Uçağımızın düşürülmesi ile ilgili her şey Başbakanın grup toplantısındaki konuşmasına bırakıldı. Konuşmasını dinledikten sonra da yazacağımız şeyler olacaktır. Öncesinde ihtiyatlı olunmasını öneren birkaç yazarımızın yazısından alıntılarla görüşlerimi paylaşmak istiyorum:
“Önce kendimizi sorgulayalım Türkiye içinde ülkemizin bir savaşa girmesi için çaba gösteren derin mahfiller olduğu iyi bilinmektedir. Geçmişte Ege'de kendi jet uçağımızın düşürülmesi planları bile yapılmıştı. Evvelce hava sahamızı ihlal eden İsrail uçağının "kedidir" diye geçiştirildiğini biliyoruz. Hafızalardan silinmeyen ama sonuç da alınamayan Heron ihanetini biliyoruz. F-4'lerin modernizasyonunu uzun yıllar İsrail'in yaptığı bir gerçek. Uzaktan uçak kontrolü teknolojisinin mevcut olduğu da bir vaka. JPALS projesi 1984 yılından bu yana etkin bir projedir. Dolayısıyla ihlal varsa, bizim F-4'ün hangi sebeplerle Suriye hava sahasını ihlal ettiğinin en berrak bir şekilde hükümetçe bilinmesi gerekir. Önce kendi içimizde bir savaş provokasyonu var mı bunu öğrenmek gerekir. Bu konuda tereddüt kalmadıktan sonra soğukkanlı bir dış politik hamle düşünülmeli. Öncelikle uluslararası hukuk işletilmelidir. Sonuçta Suriye'yi yerle bir edecek bir ordumuzun olduğunu tüm dünya bilmektedir. Lakin Rusya-İran-Irak-Suriye hattının Lübnan Hizbullah'ına kadar uzanan mevcut bir stratejik denklem olduğu unutulmamalı.”( Gültekin Avcı)
“Uludere, içerideki statükocu güçlerin, Suriye'nin uçak düşürme olayı ise bölgesel statükocu güçlerin Türkiye'yi kendi alanına çekme girişiminden başka bir şey değil. Bunu anlamak için de sonuca bakmak yeterli. İçerideki vesayetçi güçlerin "Oraj Planı"yla neler planladıklarını az çok biliyoruz. Tam da bu nedenle Suriye olayına çok yönlü bakılmalı ve "haklılık" algısı yaratmadan bir yaptırımda bulunulmamalı. Birinci Dünya Savaşı'nda siperde coşkulu bir konuşma yaptıktan sonra Almanlara saldırılmasını isteyen İtalyan Albay Capitone, geriye dönüp baktığında, siperden kimsenin çıkmadığını ve şu sözlerle alkışlandığını duyar: "Yaşa Albay Capitone..." (Mahmut Övür)
“Gelinen noktada sanılanın aksine uçak düşürülmesiyle sıcak çatışma için Türkiye'yi kışkırtan Baas rejimin kendisidir. Bu tespitin izaha muhtaç yanı var elbette.
Suriye sınırlı ve kontrollü bir sıcak müdahale zeminini oluşturarak her şeyden önce iç dengelerde elini güçlendirmek istiyor. Yani, ABD ve NATO'nun hazırlıksız yakalandığı bir kriz çıkartarak Türkiye'yi kendi belirlediği alanda sıcak çatışmaya çekmeyi planlıyor. Böylelikle dış düşman saldırısı altında olduğu algısı oluşturarak milli birlik havası estirmek ve muhaliflerin söylemini elinden almak istemektedir. Her ulus-devlet vatandaşı dış tehlike karşısında iç farklılıkları bir kenara koyup ortak düşman karşısında birlik olmaya yatkındır. Nitekim Suriye muhalefetinin siyasi temsilcileri Türkiye'nin müdahil olmasının kendi konumlarını zayıflatacağı kanaatindedir. Sokaktaki öfkeli duygusal tepkileri bundan ayrı tutmak gerekir.” (Akif Emre)
Bizim iki genç pilotumuzu radar sistemini test gibi belirsiz bir gerekçe ile yalnız ve silahsız göndermenin nedenleri nelerdir? Kim tarafından, niçin ve nasıl yönlendirilmişlerdir? Bu iki genç gazetecinin belgesel çekmeye savaş ortamındaki bir ülkeye gönderilmesine benzemektedir.
Bu saatten sonra dünyada kendisine umut bağlayan mazlumların Erdoğan algısı, bir fiskeyle yerle bir olmuş olacağı gibi, Esed’in muhaliflere gözdağı olarak da algılanacaktır. Bunu isteyecek içeride ve dışarıda çok kimsenin olduğunu unutmamamız gerekmektedir.