
DELİLLER YETERLİ DEĞİL Mİ?
Dink davası sonuçlandı. Tartışmalar bitmedi. Daha mahkeme safhasında yaşanan gariplikler vardı. İşin içinde bir kısım kamu görevlilerinin isimleri geçiyordu. Delilleri derleyip toparlayacak ve mahkemeye sunacak olanların, cinayete göz yumdukları iddia ediliyordu. Daha cinayetin planlanma aşamasında olayın safdirik birkaç gencin işi olması hedeflenmişti. Mahkeme de geldi burada durdu.
Savcı verdiği itiraz dilekçesinde mahkemeyi suçlayan ifadeler kullandı:
"20 yıla yaklaşan meslek hayatımda şimdiye kadar mahkemelerce verilen pek çok kararı temyiz ettim. Hakimler elbette verdiklerin kararlarında bağımsızdırlar. Etki altında kalmadan karar vermeleri gerekir. Ancak basına yansıyan mahkemeden yapılan 'Örgüt var, delil yok' açıklamasına karşı biz 'Örgüt de var, delil de var' hem de fazlasıyla var olduğunu belirtmek istiyoruz" "Ayrıca sanık Erhan Tuncel'in yardımcı istihbarat elemanı olarak aldığı görevi suiistimal ederek cinayeti gizlediği ve güvenlik birimlerini yanıltarak cinayetin haber alınmasını engellediği, hem örgüt faaliyeti içinde yer aldığı, hem de cinayetin gerçekleşmesine aktif olarak katıldığı ve Yasin Hayal'i bu cinayeti gerçekleştirmesi konusunda siyasi bakımdan yönlendirdiği, maddi ve manevi her türlü desteği vermesine ve azmettirmesine rağmen suçunun sabit olmadığına karar verilmiş ve maalesef tahliyesine karar verilmiştir." Savcı da dahil herkesin mahkemeyi suçlamasını tuhaf buluyorum. Mahkeme mevcut delillerin yetersizliğini söylüyor. Hiç bir mahkeme durup dururken verdikleri bir kararın temyizden dönmesini arzulamaz. Oysa bu davanın temyizden döneceğine kesin gözüyle bakılıyor. Yeterli delil olmadan bir örgüt suçlamasında bulunulsaydı da davanın temyizden dönmesi söz konusu olabilirdi.
Ancak şimdi beklenmeyen böyle şok bir karar sonrasında oluşan kamuoyunun baskısı ile umulan elde edilebilir. Umulan nedir derseniz, umulan delillerin ortaya çıkarılmasıdır. Bu tür davalarda devletin ve içindeki cinayet odaklarının nasıl delilleri kararttığını bilmiyor değiliz. Cinayetin arkasında var olduğu düşünülen asıl faillerin ortaya çıkarılabilmesi için bu kamuoyu baskısının devamı gereklidir.
Yakında DDK’nın raporunu da göreceğiz. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, özellikle Muhsin Yazıcıoğlu’nun kazası konusunda savcıların ve TBMM komisyonunun ulaşamadığı bilgi ve delillere ulaşmıştı. Bu konuda da benzer bir sonuç beklentisi var.
Ancak burada bizim bilmediğimiz bir odağın delilleri karartmaya devam ettiği düşünüldüğünde DDK’nın da beklenen delil ve bilgilere ulaşamayacağını ön görebiliriz. Devletin içinde birilerinin bu cinayeti onaylayan tavırlar sergilediklerini gördük. Güvenlik görevlilerinin cinayeti işleyen çocuğun sırtını sıvazladıklarını, hatıra fotoğrafı çektirdiklerini biliyoruz.
Bu yüzden delillerin çıkarılamayacağı endişesini taşıyoruz. Bizim için cinayete kurban gidenlerin isimlerinin Dink veya Mumcu olması önemli değil. Cinayet odaklarının ortaya çıkarılamaması önemli. Zira cinayet şebekeleri çökertilmeden, faili meçhuller bitmeyecektir. Faili meçhulleri olan bir devlet de asla hukuk devleti olamayacaktır.