KENDİMİ ÖLDÜRDÜM ÖZÜR DİLERİM

KENDİMİ ÖLDÜRDÜM ÖZÜR DİLERİM


Parkta iki adam oturuyorlarmış. Eşlerinin kendilerine nasıl dayak attıklarını anlatıyorlarmış. Biri bulaşığı niçin soğuk su ile yıkadın diye kendini dövdüğünü, oturup ağladığını anlatıyorken diğeri söze karışmış,”senin eşin yine de insaflıymış, bak ağlamana izin veriyormuş, benim ki hem dövüyor, hem de ağlamama izin vermiyor”demiş.

Kılıçdaroğlu’nun durumu bundan da beter.

Başbakan, Ondan üstüne bir de özür dilemesini istiyor.

Bazıları O da bunu hak etti diyebilirler. Siyasete bel altı vurmayı O getirdi. Meydan okumayı O getirdi.”Erkeksen”,”yüreğin varsa” gibi ifadelerle muhataplarını çocuksu bir düelloya O çağırdı. Haksız olduğunda bile tereyağı gibi üste çıkmayı O gösterdi. Birileri bunları söyleyebilir.

Peki, şimdi Kılıçdaroğlu neyi, nasıl söyleyecek?

“Benim partim bunları yaptı, özür dilerim mi diyecek? Diyebilir mi? Derse ne olur?

O zaman O Parti,”bu adamın bu partide işi ne? Defolup gitsin” demez mi?

Ya hiçbir şey söylemez ise; o zaman da kendi eşi dahil, hemşerileri Ona “senin O Partide işin ne? Bırak gitsin” demez mi?

Hani bir sözümüz vardır. Çaresizliği anlatır.”Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık”.

Her iki halde de sırtı yere geliyor, tuş oluyor, demektir. Başbakan Onu öyle bir yakalamış ki, Onun bütün oyunculuğuna rağmen, oradan kurtaracak bir oyun bırakmamış.

Şimdi Başbakan kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor. Kendisi devlet adına özür dileyerek ipi biraz gevşetiyor. Kılıçdaroğlu, bunu görüyor, aynı zamanda hamle yapmasının kendisi için daha tehlikeli olacağını da biliyor. Bekliyor. Başbakanın beklemekten sıkılacağını, seyircilerin ilgilerinin başka alana kayacağını düşünüyor. Bu kapandan sıyrılmak için fırsat kolluyor.

Ben bu oyunda yine de bir adaletsizlik görüyorum. Adaletin altın kurallarından biri, birilerine olan “husumetiniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin” hükmüdür.

Bu durum Onu mazlum duruma düşürüyor. Kendinden dolayı olmasa da kaybettiklerinden dolayı mazlum. Daha fazla sıkıştırdıkça mazlumiyeti, mağduriyeti artıyor.

Yine bizim milletimizin temel özelliklerinden biri “mazlumun yanında” yer almasıdır.

Burada yaşanan çelişki şahıslardan çok tarihsel süreçte oluşan yapıdan kaynaklanıyor. Bir tarafta “en iyi Kızılderili ölü kızılderilidir” diye tanımlanan bir kesimi oluşturan Aleviler, diğer tarafta çoğunluk olmalarına rağmen “zenci” muamelesi gören dindarlar.

Öyle bir Partide Kızılderililerin ne işi var? Kendileri de mazlum olan dindarlar niçin sırf beyaz Türkler öyle istediler diye mazlum Alevilerin yanında yer almazlar?

Bu ülkenin Kızılderilileri ve Zencileri birlikte haksızlık karşısında olmalılar.

Kılıçdaroğlu sıkıştıkça, daha fazla baskı altında kaldıkça bu birliktelik umudu ortadan kalkabilir.

İşi tadında bırakmak gerekir.

Kılıçdaroğlu ya da CHP’li aleviler “kendimi öldürdüm, özür dilerim” mi diyecekler?

Acılar üzerinden siyaset değil, acıları duyan ve gideren siyaset daha başarılı olacaktır.

Google+ WhatsApp