KIRGIZİSTAN GEZİ NOTLARI (1)

KIRGIZİSTAN GEZİ NOTLARI (1)


Türkiye Yazarlar Birliğinin 21 yıl önce Konya ve Bursa’dan başlattığı “Türkçenin şiir şölenlerinin onuncusu Kırgızistan’da, başkent Bişkek’te yapılacaktı. Hem bu şiir şölenlerine ilk defa katılacağım, hem de Sovyetlerden ayrılıp bağımsız olan cumhuriyetlerden birine ilk defa gideceğim için heyecanlıydım. Benim için önemli bir fırsattı.

İstanbul’da heyetle buluştuk. Çok sayıda yazar ve şair şölene katılmak için oradaydı. Özellikle Türkiye Yazarlar Birliğinin merkez ve taşra yöneticilerini tanıyordum. Selamlaşıp, kucaklaştık. Daha önce çeşitli faaliyetler nedeniyle görüştüğümüz şair ve yazarlarla hemhal olduk. Yeni isimlerle de bu vesile ile tanıştık.

1978’de okul bittikten sonra bir daha hiç görüşmediğim okul arkadaşım Hüseyin Kerim Ece ismini söylemese idi, ne o beni ne de ben onu tanımayacaktım. Uzun yıllardan beri Hollanda’da yaşıyormuş. Onunla uzun sohbetler ettik. Geçmiş yılları ve arkadaşları konuştuk. Bayram Ali Öztürk, İbrahim Sarı’yı rahmetle andık.

Şölen büyük bir organizasyondu. Otuzun üzerinde ülkeden katılım olacaktı. TYB merkez yönetimi daha önce defalarca bu tür organizasyonlar yaptıkları için rahattılar. Program adım adım planlanmıştı. İlk aksilikleri hava alanlarında yaşadık. KKTC’den şölene davet edilen şair Talat Ürer, Kırgızistan KKTC’yi tanımadığı için tüm çabalara rağmen dönmek zorunda kaldı. Yine İranlı şair Nasır Peygüzar vize alınamadığı için Bişkek hava alanından geri döndü.

Uçak kalktığında karışık duygular içindeydim. Atalarımızın at sırtında aştıkları bu uzun yolu, uzun denilebilecek bir uçuşla beş saatten fazla bir sürede kat edecektik. Arada saat farkı vardı. Üç saatlik fark ve uzun yolculuk birbirine eklenince, daha önce böyle saat farklılıklarına alışık olmayan benim gibiler şaşkınlık yaşadılar. Uçak, dolu değildi. Yanımda oturan güzel Kırgız kızı rahat olsun diye kalkıp boş bir yere geçtim. Uçak içindeki monitörde sanal olarak uçağın geçtiği yol gösteriliyordu. Yerleşim merkezlerinden geçerken aşağıda yanan ışıkları görebiliyordum. Karadenizi boydan boya geçtik. Sonra Hazar Denizi, Aral Gölü ve Issık Göl.

Kırgızistan beş milyon nüfusu olan bir devlet. Halkın yüzde yetmişi Kırgız. Geri kalanı Rus, Kazak, Özbek ve Uygur gibi azınlıklardan oluşuyor. Kişi başına geliri bin doların altında. Nüfusun yaklaşık beşte biri Bişkek’te yaşıyor.

 Bişkek Kırgızistan’ın Başkenti olarak 1878 yılında kurulmuştur. Şehir Sovyetler Birliği döneminde (1926-1991 arasında) Bolşevik askeri önderlerinden Lenin’in yakın arkadaşı Mihail Frunze’nin anısına Frunze adıyla anılmıştır. Bişkek’in ismi  önce Pişpekti olmuş sonradan değişikliğe uğrayıp Bişkek adını almıştır.

Bişkek, geniş yolların, mermer devlet yapılarının, Sovyetler Birliği biçiminde apartman bloklarının bir arada bulunduğu bir kenttir. Kent, bir satranç tahtası biçiminde tasarlanmış olup, sokakların çoğunun iki yanında ağaçları sulama amaçlı dar arklar bulunur. Bu yolla sulanan ağaçlar, yazları sıcakta gölgelik görevi gördükleri gibi, kenti de güzelleştirirler.

Kent bugün hızla yenilenen canlı bir yerdir. Sovyet döneminde bulunan birçok sanayi kuruluşu bugün ya kapanmış ya da küçülmüş olarak üretimlerini sürdürmektedirler. Kırgızistan'da kadın nüfus fazla. Daha da ilginç olanı çalışan kadın sayısının fazla olması hatta daha da ilginci üst düzey yöneticiler arasında hatırı sayılır derecede kadın olması.
Bişkek’e sabah vardık. Kırgız dostlarımız karşıladılar. O andan itibaren ayrılıncaya kadar sıcak dostluklarını ve ilgilerini gördük. Hava alanı ile şehir arası uzaktı. Yol boyunca yemyeşil bir coğrafyaya geldiğimizi gösteren güzellikler bizi mest etti. Bişkek şehir merkezi, caddeleri sokakları parklar ve ağaçlarla, çiçeklerle bir gelin gibi süslenmiş bizi karşılıyordu. Biz yorgunduk. Bir an önce otele ulaşmayı düşünüyorduk. Otel hakkında daha önce bir araştırma yapmıştım. Sayakat Asia otel. Otele geldiğimizde kril harflerle yazılanlardan bir şey anlamadım. Hatta dönüş gününe kadar bu ismin “Seyahat Asya otel”  olduğunu bile anlamamıştım.

Google+ WhatsApp