TÜRKİYE HAKLIDIR, HAKLININ YANINDA OLMAYA DEVAM ETMELİDİR

TÜRKİYE HAKLIDIR, HAKLININ YANINDA OLMAYA DEVAM ETMELİDİR


Dünkü yazımızdan sonra, yanlış anlamaları önlemek için bu yazıyı yazıyorum. Bir olayın ilk sıcağında kaleme alınan yazılar, olayın dumanını da içinde taşır. Kamuoyunun beklentisi böyle bir ortamda herkesin aynı şeyleri söylemesidir. İsrail gibi, yıllar içinde toplumumuzun her kesiminin nefretini çekmeyi başarmış bir devlete karşı Türkiye’nin aldığı karşı tavırlar, topyekûn alkışlanır. Destek olunur. Hatta muhalefet partileri bile destek açıklamaları yaparlar. Bu olayda da böyle olmuştur.

İsrail, sadece Mavi Marmara olayından değil, kuruluşundan bu yana en az elli defa işlemiş olduğu insanlık dışı suçlardan dolayı hesaba çekilmeliydi, cezalandırılmalıydı. İnsanlık bu katiller sürüsüne karşı hep sessiz kalarak suçuna ortak olmuştur. Bugün de farklı bir tavır sergiledikleri söylenemez. BM’de İsrail aleyhine bir karar almak neredeyse imkânsızdır. Yaptırım uygulamak ise hayaldir. Üyesi oldukları teşkilatın, tek tek halklarına sorsanız, alacağınız cevap belli iken devletler ve hükümetler sessiz bir oyun oynamayı tercih ederler.

Türkiye’nin almış olduğu yaptırım kararlarının bir kısmı BM’yi ilgilendirmektedir. Mesela Türkiye Uluslar arası Adalet Divanından İsrail aleyhine bir karar çıkarabilecek midir? Bekleyip göreceğiz. Bu tür kuruluşların dahi hukuku değil gücü ve siyaseti kararlarına yansıttıklarını bilmiyor muyuz? Bütün dünya Türkiye’yi haklı görse bile o mahkeme hakkı teslim edecek midir? Saldırı mağdurlarının uluslar arası mahkemelerde açacakları davalar da bir sonuç alınabilecek midir? ABD, İsrail söz konusu olunca kendi vatandaşı da olan Furkan konusunda üç maymunları oynamayı tercih etmiştir. Şimdi farklı mı davranacaktır?

Şu an İsrail’in yalnızları oynadığını söylemekle, geri adım beklemek doğru mudur? Bir kaç gün sonra Raporu eline alan İsrailli diplomatlar, kendilerinin ne kadar haklı olduklarına ülkeleri ikna etmeye başlayacaklardır. Şimdi ellerinde bağımsız bir komisyonun raporu vardır ve onların haklı olduklarını söylemektedir. Üstelik komisyon içinde bir de Türk vardır. Her ne kadar muhalefet şerhi yazmış olsa da O da bu komisyonun bir üyesidir. Şimdi “Bu raporu İsrail’le birlikte hazırladılar” diyerek sorumluluğu üstünde atamaz. Niçin böyle bir durumda Türk üye komisyondan çekilmemiştir? Yazmış olduğu şerhin bir kıymeti harbiyesi var mıdır? Bu üye Türkiye hükümetinin onayıyla mı, Genel Sekreter’in tercihi ile mi görevlendirilmiştir?

Türkiye’nin elinde kendi uygulayabileceği tedbirler kalmıştır. Askeri anlaşmalar bir süreden beri zaten fiilen askıda idi, şimdi bu karar olarak açıklanmıştır. Ticari ve ekonomik konularda şu an alınan bir tedbir bulunmamaktadır. İlişkilerin 2. kâtip düzeyine indirilmesi, İsrail için bir kayıp olarak görülebilir. Özellikle yeni Arap hükümetlerinin İsrail’e karşı tutumları ortada iken Türkiye’nin kaybedilmesi İsrail için bir kayıptır.

İlan edilen kararlar içinde en etkili olanı ise Türkiye’nin Akdeniz’de seyrü sefer güvenliğini sağlama kararıdır. Bu karar savaş riskini içinde taşımaktadır. İsrail’i de herhalde en çok bu karar rahatsız edecektir. Gerçekten bir yardım gemisine İsrail müdahale ederse, Türkiye müdahale edecek midir? Sıcak çatışma olacak mıdır?

İşte bizim kaygı duyduğumuz konu da burasıdır. Silah gücünün diplomasi için kullanılması, bayrak gösterilmesi anlamında bu karar ciddi bir karardır ve desteklenmelidir. Bu kararı vuralım kıralım diye anlamak ve gaz vermek ise tehlikelidir. Bu yüzden temkinli ve soğukkanlı bir yaklaşım içindeyiz. Savaş en son çözümdür. İstenilmeyen bir çözümdür.

Google+ WhatsApp