
HEDEF NERESİYDİ?
Bu yazı, geç kalmış bir yazı olarak görülebilir. Pınarbaşı’nda meydana gelen olayın sıcağı sıcağına değerlendirilmesi gerekirdi denilebilir. Öncelikle Şehidimize rahmet dileyerek ve menfur saldırıyı kınayarak, yaralılarımıza acil şifalar dileyerek konuya bakmak istiyorum.
İlk olarak teröristlerin Suriye üzerinden gelmelerine rağmen, asıl dikkatin Suriye’ye değil, İsrail’e çevrilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle 28 Şubat sorgulamaları ve tutuklamalarının İsrail’i rahatsız ettiği kanaatindeyim. Zira 28 Şubat’ta Türkiye ABD tarafından İsrail’e havale edilmiş bir ülkeydi. İsrail Türkiye’yi 28 Şubatçılar vasıtasıyla kontrol altına almıştı.
İsrail’i rahatsız eden ikinci konu ise Mavi Marmara konusunda yürütülen yargı sürecinin, ilk olarak somut bir adım olarak İsrail aleyhine atılmış olmasıdır.
İkinci olarak da sıcağı sıcağına hedef şurasıydı, burasıydı denilerek tedirginlik yaratılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Terör örgütünün hedef Pınarbaşı idi açıklamasını da yanıltıcı buluyorum.
Emniyet güçleri, bu olayla ilgili beş kişiyi sorguladılar. Bu kişiler tutuklandı. Muhtemelen doğru bilgiler onlardadır ve muhtemelen açıklamaları da doğru olmayacaktır. Aldıkları bilgileri ve istihbaratı değerlendirerek gerekli tedbirleri alacaklardır.
Hedefin Kayseri olduğu yönündeki değerlendirmeleri, acele yapılmış değerlendirmeler olarak görüyorum. Hedef Kayseri değildi demek kesin bilgisine de sahip değilim.
Ancak bu olayda da görüldüğü gibi, bu tür eylemleri yapabilmek için eylem yerinden iş birlikçilere ihtiyaç bulunmaktadır. Suriye’den gelen iki kişi, ellerini kollarını sallayarak gelmemişlerdir. Bu işi kendi başlarına da yapmamışlardır. Araç temin edilmiştir, bombalar temin edilmiştir. Silah ve mühimmat temin edilmiştir. Bu kişiler güvenlik güçlerinden gizlenmiştir. Bütün bu kirli işleri yapan birileri olmuştur.
Aynı şekilde hedef olarak seçilen mekânla ilgili de işbirlikçilere ihtiyaç olacaktır. Hedefi bu iki kişi belirlemediği gibi, keşif ve planlama çalışmalarını da bu iki kişi yapmayacaklardır. Hedefte yaşayan gönüllü işbirlikçilerden yararlanılacaktır.
Yine kesin konuşmamakla beraber, inancımı söylüyorum, Kayseri’de bu iş birlikçileri bulamayacaklardır. Bulmakta zorlanacaklardır. Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlerin aksine Kayseri, bir huzur şehridir. Kayseri’nin bir huzur şehri olmasının ana nedeni bu şehrin hemşerileridir. Kayseri’de çeşitli etnik kimliklere sahip çok sayıda insan yaşamaktadır. Aralarında en ufak bir çatışma olmadığı gibi, terör konusunda da bir fikir birlikteliği mevcuttur. Etnik kimlikler ayrışma değil, gerçekten kaynaşma vesilesi olarak görülmekte ve yaşanmaktadır.
Bu kadar büyük bir şehirde elbette farklı olanlar da olacaktır. Ancak, böyleleri hemen fark edilebileceklerdir. Toplumun kahır ekseriyetinin duruşu hem böylelerini açık edecektir, hem de cesaretlerini kıracaktır.
Bu tabloyu tamamlayacak bir olayla yazımı tamamlamak istiyorum. Yakın bir geçmişte, uzun bir süredir hemşerimiz olan bir Kürt ailenin taziye çadırında Türkçe ve Kürtçe mevlid dinledim. Benim için normal bir olaydı. Çadırda Türk ve Kürt komşular bir aradaydı. Onların da bu olayı gayet normal görmüş olmalarına şahitlik etmekten mutluluk duydum.
Yabancıların oynattığı kuklaların huzurumuzu ve kardeşliğimizi bozmasına hemşerilerimiz izin vermeyeceklerdir. Sadece bu bile, hedefin Kayseri olamayacağına yeterli nedendir.