
KERVAN YÜKÜNÜ ALDI 4
Mardin, taş yapıları ve kalesiyle tümüyle bir müze şehir. Elbette şehirlerin müze olarak anılmaları doğru değil. Müzeler hayatın olmadığı yerler. Ancak Mardin, hem sımsıcak bir hayatın yaşandığı hem de taş binaları ve sokaklarında tarihin koklandığı bir şehir. Yapılar içinde çok nadir uyumsuz eser var. Betonlaşmamış. Eski zamanlardan çıkıp gelmiş ve yaşayan şehir. Hayat ve tarih birbirine geçmiş.
Program Artuklu Üniversitesindeydi. Üniversitenin bölümleri tarihi yapılardı. Biz içinden geçerken öğrenciler ders görmeye devam ediyorlardı. Burada bir kürdoloji bölümü açılmıştı. Bu bölümün öğrencileriyle tanıştık.
Az ileride ünlü Kasımıye medresesi bütün görkemiyle ayaktaydı. Uzun süre büyülenmiş gibi dolanıp durduk. Çeşmesinden su içtik. Öykü Maral, medreseyi şöyle anlatmış:
“Medreseye ilk kazmayı Artuklular vurmuş, Timur Dönemi’ndeki Moğol saldırıları nedeniyle de yapımı yarım kalmıştır. Medrese ancak 15. yüzyılın sonlarında, Akkoyunlu Sultanı Kasım İbn Cihangir Dönemi’nde tamamlanabilmiştir.
Uzaktan bakıldığında Zinciriye Medresesi ile karıştırılacak kadar birbirlerine yakındır. Kapının dışında mukarnaslı bir kuşak, içeride köşe sütunları ve üç dilimli bir kemer bulunmaktadır. Üzeri kubbe ile örtülü bir girişten, beşik tonozlu bir koridora geçilmektedir. Bu koridordan avluya ve camiye ulaşılmaktadır. Cami; üzeri kubbeli kare bir mekân ile yanlarındaki beşik tonozlu mekânlardan meydana gelmiştir. Avlunun arkasında üç yöne doğru uzanan medrese odaları sıralanmıştır. Revakların güneyinde dilimli kubbeleri ile dikkati çeken türbeler bulunmaktadır. Ayrıca avlunun kuzeyinde içerisinde havuz bulunan bir ana eyvan vardır. Eyvanlar eski Türk mimarisinde, özellikle de Güneydoğu Anadolu’da tasavvufi ve felsefik anlamlarda inşa edilmiştir.
Medresedeki eski sınıfların kapıları yarı insan boyundadır. Bunun sebebi ise öğrencilerin sınıfa girerken boyunlarını ister istemez eğerek içerideki hocalarına saygı hareketinde bulunmalarıdır. Bir nevi içeride durmakta olan Kuran’a da saygıdır.
Medresenin içerisindeki eyvanlar ve havuz sisteminin ise sembolik bir hikâyesi var; suyun duvardan çıktığı delik, anne karnını ve doğumu simgelemekte. Suyun ilk döküldüğü yerde bazen tek bazen de iki kademeli minik bir havuz var. Burası bebeklik ve çocuk dönemini simgelemekte. Su burada insanın hayatının o evresinde olduğu gibi fıkır fıkırdır. Sonrasında ise geniş bir kanal uzanmaktadır. Bu ise gençlik dönemini simgelemektedir. Buradan bakıldığında su sanki hiç akmıyormuş, sabit duruyormuş gibi görünür. Tıpkı insanın gençlik yıllarının geçmediği hep genç kalınacağının düşünüldüğü gibidir. Daha sonrasında ise dar bir kanal gelir. Burası yaşlılık dönemini simgeler. Su hem çok hızlı akar hem de sürekli yan yüzlerden ortaya doğru bir dolanım gösterir. Suyun akış hızı yaşlılıkta zamanın ne kadar çabuk geçtiğini, akış şekli ise insanın hayatı boyunca kazandığı deneyimleri özünde sindirmesini simgeler. Suyun döküldüğü havuz mahşer yeridir. Herkes oraya gider. Havuzun alt kısmında ve üst kısmında su için birer çıkış yolu vardır. Üstten çıkan su cennete gidenleri, alttan çıkan su cehenneme gidenleri simgeler. Ama ne olursa olsun akan her suyun Mezopotamya Ovası’na ulaştığı ve orada bir bitkiye can verdiği düşüncesi ile ölen her canlının bir şekilde ovada can bulacağına inanılmıştır.”
Cuma namazını küçük bir camide kıldık. Tesadüfe bakın, orada Peygamberimize ait olduğu söylenen bir ayak izi vardı. Bir çocuk ısrarla Peygamberimizin sancağının da burada olduğunu söylüyordu. Elbette üzerinde kelime-i tevhid olan bütün sancaklar Ona aittir. Ancak bu sancak Hamidiye alaylarına ait bir sancaktı. Tarihimizin önemli bir kesitini simgeliyordu.
Camiye erken geldiğimiz için her birimiz bir köşeye çekilip, dinlenmeye çalışıyorduk. Hemen yanı başımda Şair Abdülvahap Akbaş, Mardinli biri ile Kürtçe sohbet ediyordu. Sonra Atilla Maraş da onlara katıldı. Ben ancak dua sözlerini anlıyordum. Adam durmadan Tayyip Erdoğan’a dua ediyordu.
Mardin programına bir güzellik daha eklenmişti. İstanbul Radyosu Tasavvuf Musikisi topluluğu nefis bir konser verdi. Kervana ayrı bir renk kattı. Aynı ekibi bir de Diyarbakır’da dinledik.